7 Ocak 2013 Pazartesi

Delilerim / Elis ÖZER


İçimde deliler şarkı söylüyor. Çok yalnızım. Herkesi özlüyorum. Çıldırıyorum bu kış ortasında. Soğuk. Yazmazsam deliler bağıracak içimde avaz avaz. Kime baksam aciz beni sevmekten. Çok mu şey istedim? Birinin sesini duyduğumda gazeteye sarılıyor içimdeki deliler üşümekten az da olsa kurtuluyorlar. Ama ya kimseyle konuşmazsam? Ellerim morarıyor yazmaktan. İçimdeki deliler söylüyor kâtibi benim. Yaz babam yaz.  Dilime toplanıp hep bir ağızdan bağırıyorlar.  Ama kalbimdekiler sessiz. Onlar deli değiller, oraya hapsedildiler tarafımdan. Çok sevmiştim onları bırakıp gittiler bu yüzden. Kafalarını kesip odalarına gömdüm kalbimin. Gözleri hepsinin aklımda.
Deliler…
Hepimiz biraz sıyırdık aslında. Bilmiyorsunuz ben biliyorum, hem de eminim. Yoksa dünya bu kadar yaşlanmazdı. Kırardı saçlarımız farkında değiliz. Aynalar. Ah aynalar. Ne kadar sakin ve kaygısızlar. Eğer ölürsem; ki hiç niyetli değilim. Kazığım bile hazır benim. Ama yine de olurda ölürsem beni aynalara işleyin. Sırçaya da olur. Toprak çok yumuşak acıtmaz tenimi. Üzerime yazılarımı serpin. Hoş dursun bedenim. Gelen okusun. Beğenmesin. Hayıflanayım daha iyisini yazmalıydım diye. Dünyaya gelmek için ikinci bir şansım olsun. Söz bir daha doğarsam bu sefer ben terk edeceğim insanları. Belki daha iyi yazamam o zaman, belki deliler de ölür içimde ama iyi niyetle yaşanmıyor. Buna eminim. Acı çekmek için iyi niyetli olmaya ne gerek var ki? Hem ben gittim baktım öteki tarafta niyet önemliymiş, mutlu olmak için yapmıştım der sıyrılırız işin içinden.
Hoşça kalın delilerim.
Ben giderim.

6 Ocak 2013 Pazar

Yeşil Gözlü Dev / Elis ÖZER


Bir şans daha vermedi gökyüzündeki son yaşlarımız. Bizim gibi karanlık artık evren. Geri dönüşü yok ürkmüşlüğümüzün, çocukluğumuzun da anlamı yok birbirimizden başka. Saçlarını okşa şimdi benim yerime hüzünlü bir şarkıda. Yaslan kendi omzuna ve ağla, nehirler kadar hıçkır istersen. Aklına getir sonra sözünü. ‘Sana ihtiyacım yok artık’. Sonra otur vazgeçenin kaybetmesinin şerefine iç benim bir zamanlar yudumladığım o dışında kırmızı sarmaşık figürü olan bardaktan.
Sessizlikle boğuş benim yoksunluğumla. Gerçi beraberken de sessizdik biz. Yeşil gözlü devim benim. Beni unut. Zamanı tamda şimdi bunun. Çürümüştük. Kahrolmuştuk. Fark etmesek de. Dur yapma. Beni unutma. İçin burkulsun eksik kaldığında. Ellerine bak beni sahiplenemeyen ellerine. Dön aynaya. Yılları anımsa. Gözyaşlarımda boğulan yıllarımızı anımsa. Sessizliğine geri dön sonra. Beni kötü bilme.
Ben yapmadım bu dünyanın kötülüklerini. Ağladığım kadar mutlu olabilmeyi ne kadar isterdim bilsen. Beni unutma. Yazma istersen artık hiç. Ama beni unutma. Kızarmadı yanaklarım seni unutmaya çalıştığımda. Ayrılık bu bünyenin çocuksu alışkanlığı bilirsin benden çok daha fazla. Hoşça kal yeşil gözlü devim.
Gökyüzünde batmaya gidiyoruz yine beraberiz. Beni unutma. Aynı cehennemde öleceğiz. Beni unutma. Ama seni unuttum bu yazıda bunun kanıtı ya.
ELİS ÖZER

KOREKLA II (Elis ÖZER)



I
Bir ahşap sandalye,
Sesi var kahveye çalan.
Üzerinde bir adam
Yaşlı mı yaşlı,
Kıyılarında çenesinin
Tatsız durmuş gri sakalları.
Gözleri yapraklanmış ağaçların
Camlara ilişmiş mevsimi.
Çocukların çikolatalı dudakları
Dünyada yaşamak kadar eski.
II
Fularını düğümledi mor kadın
Sırça sandalyenin boynuna
Köpekler uludu yeryüzüne
İzleri karların altında
Mürekkebi akıyor bir şehrin
Kadınların mavi gözlerinden
Çıkarıp çakısını cebinden
Yırtıyor bir adam kafiyeli sözleri
Kargalar temizliyor burnuyla
Çakıdaki mor izleri…
III
Dağsız yıldızlar oturmuş
Alnının en kırışık yerine
Köyü iğde kokarken
Gelip yerleşmiş metropolde bir eve.
Mor kadının
Şiir yazamayışı da bundan
Ziftli caddeler ona göre değil.
Çiğnenmiş gökyüzü çoktan.

ELİS ÖZER





5 Ocak 2013 Cumartesi

MURATHAN MUNGAN/ YALNIZ BİR ORKESTRA


 Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektimİmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.
Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parça yazmaya karar vermiştim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
"Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda.
Altına saat:16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Herşeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
Böyle zamanlarda herşey birbirinin yerini alır
Çünkü herşey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.
Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Herşey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.
Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.
Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da herşeye nasıl iyi geldiğinden
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmişsinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen zaman sizi kanatır olmuş
Saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız herşeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her çağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çiçek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır herşeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde herşey
Şimdi herşey doludizgin ve çoğul
Şimdi herşey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi herşey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Herşeyi hayata dönüştüren.

1 Ocak 2013 Salı

SERÇELERİM (Elis ÖZER)


Kemirdi serçeler,
Menekşelerin tenini.
Sırtında devrik cümlelerin
Yaktılar saçlarını şiirlerin.
Alnında yağmur tanesiyle
Havalanacaktı bir serçe
Ayağına battı yeryüzünün kıymıkları.
Özgürdü hala
Eyersiz atlar misali.
Toprağa sarılıp
Kuruttu alnındaki yağmuru;
Bir simidi böldüm ortadan
Parmaklarımdaki susamda sevdim onu.

ELİS ÖZER
23:32
oı.oı.2oı3



Bilgisayar final sınavına hazırlık sonrası aklımdaki kelimeler kolonisinden kurtuldum. Beni rahatlatan bir yazıydı değişik ve kısa... Eskiden çok uzun yazardım yarısı çöpe giderdi kelimelerin, şimdi daha tasarruflu davranıyorum. Ve artık duygusallıktan ödün verdiğimi fark ediyorum. Bu benim açımdan iyi bir şey...
Şimdi şiir defterimi yastığın altına koyup mışıl mışıl uyuma sırası :) 


Sevgiler...

BİR ADIM SUS





Buda seslendirdiğim başka bir şiir fakat Kahraman TAZEOĞLU'na ait bir şiir. Bir Adım Sus. Aslında melankoliden uzaklaşma çabam tamda bu şiirden sonra oldu. Duygusuz elbette şiir yazamazsınız ama Ali URAL hocamın derslerinden sonra duygunun sadece ilham olduğu kanaatindeyim. Sürekli melankoli yaparsanız şiirleriniz veya yazılarınız aynılaşıyor, yani tek bir kalıba sıkışıp kalıyor. Oksijensiz bir odayı anımsatıyor bana okurken yoruluyor ciğerlerim. Oysa şiir sezdirmektir sayfalarca anlatmak değil. O yüzden bu tarz şiirlere ara verdim ve yazı stilimde de değişiklikler yaptım... Kelimelerin anlamlarıyla oynamak şiiri başkalaştırıyor ve güzel kılıyor. Aşırı duygusallığa ne gerek var öyle değil mi ? :)

Kahraman TAZEOĞLU'nun kalemine sağlık. 

Sevgi Donukluğu (ELİS ÖZER)




O kadar diğer yazar ve şairleri tanıttım sizlere şimdi bir de onların yolundan gitmeye çalışan bir şairden söz edeceğim.Ona şair de demeyelim de şair olmak için çabalayan diyelim. Evet işte o benim. :) Sizlerle seslendirdiğim bir kaç sene önceki şiirmi paylaşmak istedim. Ben dinlediğimde çok etkilenmedim ama yine de dinlemeye değer sanırım :)


Michel de Montaigne

Merhaba Arkadaşlar :)
 Yeni yazımda Michel de Montaigne'i ele almak istedim, çünkü onun sözleri beni her zaman etkilemiştir. Böylesine güzel sözler yazan birini tanımamak kendimize bir ayıptır diye düşünmekteyim. İsmini az çok duymuşsunuzdur. Yine de ben kısa bir biyografisini sizlerle paylaşacağım.

Montaigne 28 Şubat 1533 doğumlu ve  16. yüzyıl Fransız deneme yazarıdır..

Montaigne Bordeaux'da doğdu. Eğitim süresince Yunan ve Latin edebiyatını öğrendi.  Ailesinden kalan geniş bir malikanede günlerini kitaplarıyla ve yazılarıyla geçirdi. Montaigne bu çalışmaların sonucu olarak ünlü Denemeler adlı kitabı oluştu. Montaigne, Denemelerinde başta insan sevgisi olmak üzere iyimserlik, dayanışma, özgürlük ve okuma alışkanlığı üzerine çok özgün yazılar kaleme aldı. Bu yazıları herkesin anlayabileceği sade bir anlatımla okura ulaştırdı.

Kaynak; (http://www.forumdas.net/m-n-o-p/montaigne-kimdir-206220/)

Birde onun güzel sözlerinden bir kaç tanesini size sunamak isterim.
* İnsan ya tam iyi olmalı ya tam hasta.( Bu sözünü ben çok severim kısacık olduğu kadar derin anlamlı :) )
* Bir problemin güç olduğunu söyleme; eğer o güç olmasaydı, zaten problem olmazdı.
* Öfke saklamaya gelmez, büsbütün içimize işler.
* Kendini olduğundan az göstermek, alçak gönüllülük değil, budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır. Kendini olduğundan fazla göstermek de, çoğu kez gururdan değil budalalıktandır.
* Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.
* Bir kapıyı itmeden açık olup olmadığını anlayamazsın.
* Hedefi olmayan gemiye hiç bir rüzgar yardım edemez.
* İnsan sevincini büyüterek anlatmalı, üzüntüsünü kısaltarak.




Bunlar benim en sevdiğim sözlerinden seçtiklerim internette daha birçok sözünü bulabilirsiniz. Ve  resmini koyduğum kitabı alıp okuyabilirsiniz. 
Ek olarak paylaştığım videoyu izleyebilirsiniz.


Edebiyatı hayatınızın bir köşesine iliştirmeyi unutmayın. :)
Teşekkürler.